Heinrich SCHLİEMANN Dönemi
Schliemann ilk kazılarına; 1871 yılında başlar ve ilk dönem kazıları, 1873 yılında Priamos hazinelerini keşfetmesinin ardından Yunanistan’a hazineler ile birlikte gitmesiyle birlikte son bulur. Bu olaydan sonraki Schlimann kazı dönemleri; 1878 – 1879, 1882 – 1883 ve 1888 – 1890 yılları arasında gerçekleşir.
1888 yılında başlatılan son kazı döneminde Schliemann’a Wilhelm Dörpfeld eşlik eder ve Schliemann’dan sonra Troya Ören Yeri kazılarına Dörpfeld başkanlık yapar.
Çocukluğunda okuduğu ‘ Çocuklar için Dünya Tarihi’ Kitabı’nın etkisinde kalan ve zengin bir tüccar olduktan sonra Homeros’un İlyada’sının peşine düşen Heinrich Schliemann, 1871 yılında Troya’yı aramak için Çanakkale’ye gelir. Günümüzde Biga Yarımadası olarak tanımlanan Troas Bölgesi’ni gezerek, Troya Antik Şehri’nin izini sürer.
1863-1865 yılında İngiliz Konsolosluğu çalışanı ve koleksiyoncu olan Frank Calvet, bölgede küçük çaplı bir kazı yürütmüş ancak ekonomik nedenler ile ilerleme sağlamayamamıştır. Elde ettiği sonuçları Schliemann ile paylaşır ve Schliemann tarafından Hisarlık Tepesi’nde büyük çaplı bir kazı başlatılır.
Troya araştırmalarının sonucunda servetinin büyük bir bölümünü harcamış olan Schliemann, Hisarlık Tepe’de yaptığı çalışmalar sayesinde adını dünyaya duyurabilmiş ve bir ünvan sahibi olabilmiştir.
Kazı alanındaki çalışmalara paralel olarak, Troya çevresi’nde de araştırmalarda bulunmuştur. Paşatepe, Beşik-Sivritepe ve diğer mezar tepeleri, Hanaytepe ve Karaağaçtepe gibi yerleşim alanlarında kazılar yapmıştır.
Troya kazıları, dünya kamuoyunda arkeolojik çalışmalara karşı büyük bir ilgi uyandırmıştır. Schliemann kazılarındaki deneyimler kazı bilimine öncülük etmiş; bilimsel sonuçları ise öncelikle Türkiye’nin batısı ve komşu bölgelerinde yapılan daha sonraki araştırmaların temelini oluşturmuştur.
Ancak dönem kazılarının olumsuz etkisi; yapılan bilinçsiz kazılar sonucunda tarihteki önemli bağlantıların kaybedilmesidir. Örneğin; Homeros’un İlyada’sında geçen Poseidon ve Apollon’un yaptığı Pergamos’un Surları’nı yani Tanrılar Duvarı’nı bulmak için işine yaramayan, önemsiz olduğunu düşündüğü her buluntuyu Hisarlık Tepesi’nden aşağı yuvarlamıştır. Sonucunda da ‘Schliemann yarması’ denen, yaptığı hatayı fark ettiğinde çok geç kalmış olduğu ve onarılması çok zor bir durumla antik kenti ve sonrasında gelen arkeologları baş başa bırakmıştır.
Wilhelm DÖRPFELD Dönemi ( 1893 - 1894 )
Wilhelm Dörpfeld Olympia’da Erns Curtius ile yaptığı çalışmadan sonra, 1888 – 1890 yılları arasında, Schliemann’in Troya kazı ekibine katılmıştır. Mimarlık alanınında eğitim görmüştür ve kazılarda bilimsel teknikler kullanmıştır. Örneğin; Schliemann ile birlikte I – IX arası yerleşim yerlerini numaralandırmış, ortaya çıkan eserlerin ‘malzeme özelliklerine bakarak tarihlendirme tekniği’ ile değerlendirmesini yapmıştır.
Troya’da ki kendi yönetimindeki kazılarda; Orta ve Geç Tunç Çağı yerleşmelerine odaklanmıştır. Priamos’un Troya’sını , bugün farklı yorumlansa bile, VI. katman yerleşime tarihlemiştir.
1924 yılında Oscar Mey ve Martin Schede ile birlikte, günümüzde Karamenderes’in getirdiği alüvyonlar ile dolmuş olan, Beşik Koyu Limanı ve çevresindeki mezar tepeleri; Üvecik Tepe ile Beşik-Sivritepe’de küçük araştırma kazıları yapmıştır.
Dörpfeld’te Schliemann gibi Homeros Destanlarını çalışmalarının ana kaynağı olarak görmüştür.
Carl W.BLEGEN Dönemi ( 1932 - 1938 )
1932-1938 yılları arasında Troya’da yedi sezon kazı yapılmıştır. Bu çalışmalar Cincinnati Üniversitesi’nden (ABD) Carl W. Blegen tarafından gerçekleştirilmiştir. Dönemin kazı tekniği ile yapılan çalışmalarda höyükte 46 yapı evresi saptanmıştır.
Blegen, Troya VIIa dönemini Troya Savaşı’nın geçtiği kentle özdeşleştirmiştir. Bu araştırmalar sırasında doğal çevre de çalışma kapsamına alınmıştır. Ayrıca Hamit Zübeyr Koşay’la birlikte Kumtepe, Karatepe, Ballıdağ ve Eski Hisarlık’ta kazılar yürütülmüştür. Bu kazılardan elde edilen buluntular İstanbul ve Çanakkale Arkeoloji Müzelerinde sergilenmektedir.
Manfred Osman KORFMANN Dönemi ( 1988 - 2005 )
Manfred O. Korfmann başkanlığındaki uluslararası bir ekip 1988 yılında, 50 yıllık bir aradan sonra, Troya’da yeniden kazılara başladı. Kazılar her yıl yaz aylarında devam ettirildi.
Yeni dönem kazılarına, Cincinnati Üniversitesi ekibinde, Troya Kazılarında çalışmış olan Ch.Brian Rose’un Yunan ve Roma Dönemi araştırma sonuçlarından yararlanılıyordu ve güncel kazı sonuçları her yıl Studia Troia Dergisi’nde yayınlanmıştır.
Araştırma ekibine bakarsak, 2003 yılına kadar Troya ve çevresindeki araştırmalara 20 farklı ülkeden 350’nin üzerinde biliminsanı katılmış, ekip üyesi ve çeşitli araştırmacıların yaptığı yayın sayısı 2004 yılına kadar 180’e ulaşmıştır. 120 bilim insanının kaleminden çıkan bu yayınlar toplam 6000 sayfa civarındadır. Bütün yayınlar şimdiye kadar elde edilen sonuçların ne kadar kapsamlı olduğuna işaret etmektedir. Kazıdan çıkan buluntular Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nde korunmakta ve sergilenmektedir.
Prof.Korfmann, kazı çalışmalarını Troya yerleşiminin aşağı kenti olarak görülen bölgeye doğru genişletmiş ve kazılarda kullandığı manyetik prospeksiyon yöntemiyle Klasik Dönemi cadde yapısı ortaya çıkarılmıştır.
Aşağı kent kazılarına paralel yürütülen Troya Kalesi’nde ise özellikle İlk Tunç Çağı kronolojisini araştırmaya yönelik, eski kazılardan kaynaklanan arkeolojik problemler çözülmeye çalışılmaktaydı.
Kronolojik sorunları çözmek amacıyla, M.Ö. 3. bine ait iç kaledeki “Schliemann Yarması” tümüyle yeniden kazıldı. Yıllar geçtikçe buradaki kazılar düzenli bir şekilde genişletilerek devam ettirildi. Sonuç olarak, önceden bilinmeyen Troya III – V arasına tarihlenen evrelere ait mimari ve çanak çömlek konularında yeni sonuçlara ulaşıldı. Böylece kuşaklar boyunca arkeologlar için bir çıkış noktası olan Troya’nın, Doğu ve Batı arasındaki önemi 150’den fazla C-14 tarihlendirmesi ile yeniden ortaya konulmuştur.
Aynı zamanda dünya kamuoyunda her zaman önemli bir soru olarak kalan 20’den fazla
‘hazine buluntusunun’ farklı yüzyıllara ait olduğu anlaşılmış, ünlü ‘ Priamos Hazinesi’ ise İlk Tunç Çağı’na yani M.Ö 2500’lere tarihlenmiştir.
Prof. Korfmann’ın Troya kültürüne kattığı bir diğer bakış açısıda Troya’nın denizsel etkiler altında değerlendirmesi olmuştur. Çalışmasının adını ‘ Denizsel Troya Kültürü’ olarak koyan Prof. Korfmann M.Ö 3000 yerleşmelerinin coğrafik bağlantılarını tanımlamıştır. Troya’daki bu döneme tarihlenen Troya I-III dönemi kalesi, büyük megaronları ve hazine buluntularıyla büyük anlam taşıyordu ve “Denizsel Troya Kültürü”nün daha başlangıcından itibaren bir aşağı kentte sahip olduğu da kazılar sonunda ortaya konulmuştur.
Kazılar ilerledikçe Son Tunç Çağı aşağı kenti ile ilgili arkeolojik veriler de yoğunlaşmaktaydı. Troya Savaşları dönemi olarak kabul edilen Son Tunç Çağı aşağı kenti ile ilgili detaylar buranın o dönem dünyasındaki, ticaret sistemindeki rolünü daha belirgin bir şekilde ortaya koyuyordu. Son Tunç Çağı aşağı kentine ait bir savunma sistemi daha vardı. Söz konusu bu savunma sistemi, sonraki dönem aşağı kent yerleşmelerinde de saptandığı gibi, ahşap konstrüksiyonlardan meydana gelmekteydi. Tunç Çağı Troya’sı 90,000 metrekarelik aşağı kenti ve 11,000 metrekarelik bilinen kalesiyle, şimdiye kadar sanıldığından sekiz kat daha büyük olduğu anlaşılmıştır.
Prof. Korfmann tüm arkeolojik çalışmalara paralel olarak ören yerindeki; turist yürüme yolları, bilgilendirme panoları, restorasyon ve konservasyon çalışmalarına da önem vermekteydi. Bu çalışmalar sonucunda ören yeri ziyaretçi sayısı yıllık 500’lerden 5000’lere artış göstermiştir.
Aynı zamanda bölgenin ilgi görmesiyle, tahrip edilme tehlikesiyle karşılaşan Troya Bölgesi’ni koruma altına almak için; Prof. Dr. Halet Çambel, Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Prof. Dr. Bozkurt Güvenç gibi Türk meslektaşları ile birlikte, 1970’li yıllarda hazırlanan ‘ Tarihi Troya Milli Parkı’ Projesi’nin yürürlüğe alınması için büyük bir çalışma başlatılmıştır. Bu çalışmalar sonucunda birçok önemli arkeolojik ve doğal anıt, kurul kararlarıyla koruma altına alınmıştır.
Prof. Korfmann’ın yayınlamış olduğu kazı sonuçları ve çalışmaları birçok bilim insanının dikkatini çekmiş ve bunun sonucunda Hititologlar tarafından 1930’lu yıllardan buyana tartışma konusu olan Troya ( İlios ) – Wilusa özdeşliği yeniden inceleme alınmıştır. Bu çalışmada, Prof. Korfmann’ın kazı döneminde gün ışığına çıkartılan Luwice yazılı mühür, Troya’lıların Son Tunç Çağı’nda dilleri konusunda önemli bir kanıt olarak görülmüştür ve Troya’nın bir Anadolu Kenti olduğu sonucunu desteklemiştir.
Filolojik ve arkeolojik veriler sonrasında dünyanın en önemli Hititologları, Wilusa (=Troya / (W)Ilios)’nın, o dönemde Anadolu ve Yakın Doğu’nun merkezi gücü olan Hititler için ikincil bir rol oynadığı konusunda görüş birliğine varmışlardır.
Wilusa ve Hitit İmparatorluğu arasında, devlet antlaşmasının imzalandığı döneminde, Troya Kalesi’nin gösterişli ve askeri açıdan da oldukça görkemli bir durumda olduğu Prof. Korfmann’ın araştırmaları sonrasında ortaya konulmuştur. Troya savuma duvarlarının önünde büyük kuleler yapılmış, korunması güç olan batı girişi kapatılmış ve kent güneye doğru genişletilerek yeni bir savunma hendeğiyle çevrilmiştir. Schliemann’dan sonra yeniden araştırılmaya başlanan, aşağı kentin bitimindeki yapay mağara içinde bulunan “su tüneli” M.Ö. 3. binde yapılmış olsa da , M.Ö. 2. binde de aşağı kentin su ihtiyacını karşılamış olmalıydı. Söz konusu bu yerin, Wilusa Kralı Aleksandros ve Hitit Kralı Muwattali arasında imzalanan antlaşmada adı geçen ‘yerin altındaki yol (Kaskal Kur)’ olabileceği kabul edilmiştir.
Aşağı kentin farklı alanlarında yapılan kazılar, Troya’nın M.Ö. 13. yüzyılda 300.000 metrekarelik bir alana yayılmış ve nüfusunun ise en yüksek seviyeye (7000 ile 10 000 arası) ulaşmış olduğunu ortaya koymuştur. Bu görkemli ve zengin dönemin yaklaşık olarak M.Ö. 1200’lerde yangın ve savaşa işaret eden bir felaketle sona erdiği tespit edilmiştir.
Prof. Korfmann, kazı buluntularının sergilenmesi için Troya’da bir müzenin olması gerektiğine inanıyor ve bunun için kazı buluntularına kamuoyunun ilgisini çekmek istiyordu. Bu düşünceyle 1998 yılında Almanya’da sergilenecek bir Troya sergisinin hazırlıklarına başlandı. Sergide Troya eserlerinin tümü Türkiye’den gelen eserlerden oluşmaktaydı. Sergi bir milyona yakın ziyaretçisiyle Avrupa’yı etkileyen bir kültür etkinliği oldu ve birçok insanın dikkati Troya’ya yoğunlaşmış oldu. Hayalini kurduğu müze, onun vizyonuyla 2018 yılında açılmıştır.
1996 yılına gelindiğinde, “Troya Tarihi Milli Parkı’nın kurulması ile 50’den fazla arkeolojik yerleşme ve Homeros’un doğası koruma altına alınmıştı. 1998 yılında ise Troia, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Bu kararın alınmasında da Prof. Korfmann’ın çabaları etkili olmuştur.
Prof. Korfmann, her sözünde Troya’daki araştırmaların, çok sayıdaki yerleşim evreleriyle gelecekte de insanlık için büyük önem taşıyacağını vurgulamaktaydı. Kazı çalışmalarının yayınlanarak sona erdirilmesini gerektiğini ve gelecek kuşaklar için Tunç Çağı Dönemi mezarlıklarını araştırmalarının gerekliliğini savunuyordu.
Prof. Korfmann, Troya Kültürü’nün araştırılması ve gelecek kuşaklara aktarılması, Troya mirasının hakettiği özen ve çabaları desteklemek için 2004 yılında Çanakkale Troia Vakfı’nı kurmuş ancak vakfının çalışmalarını göremeden, çok erken bir zamanda aramızdan ayrılmıştır. Hayatı boyunca bu bölge ile ilgili eşsiz kitap ve makalelerden oluşan kütüphanesini ise vakfa bağışlamıştır.
Prof. Korfmann’ın 2005 yılında vefatından sonra, Tübingen Üniversitesi, Prehistorya ve Protohistorya Bölümünden,Prof. Dr. Ernst Pernicka ve Dr. Peter Jablonka aynı ekiple kazıları sürdürmüşlerdir.
Rüstem ASLAN Dönemi ( 2013 - Çalışmalar devam etmektedir )
Alman Tübingen Üniversitesinin 2012 yılında Troya Kazılarını bırakmasının ardından, 2013 yılından itibaren Prof. Dr. Rüstem Aslan başkanlığında ilk kez bir Türk ekip tarafından Troya Kazılarına devam edilmektedir.